M.K.Ü TARİHSEL ÇEVRE TOPLULUĞU web sitesi
  Türkiye'de Pleistosen Arkeolojisi
 

 

Türkiye'ye Paleolitik Çağ'ın en eski dönemlerinden beri yoğun olarak yerleşilmiştir [Arsebük 1999:45]. Ama buna karşın Türkiye'de Pleistosen arkeolojisi, daha geç dönemlerin görkemli buluntularının yanında daha "sönük" buluntular vermesi dolayısıyla, ikinci planda kalmıştır [Arsebük 1999: 44]. Türk arkeologlarının Paleolitik Çağ'a ilgi duymamasına karşın, yine de, tüm arkeoloji alanlarında olduğu gibi, Pleistosen arkeolojisinde de son 20-25 yılda önemli değişimler oldu [Arsebük 1999:46]. Ancak yine de kuruldukları günden bugüne kadar İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ve Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde (DTCF) Pleistosen arkeolojisi uzmanı sayısı toplam olarak onu geçmedi. Buna karşın son 35-40 yıl içinde Pleistosen arkeolojisi hakkındaki bilgilerimiz arttı. 1960 öncesinde bir-iki düzineyle sınırlı olan Paleolitik Çağ buluntu yerlerinin sayısı -bazısı baraj alanlarındaki yüzey araştırmaları olmak üzere- büyük çaplı projelerin etkisiyle arttı [Arsebük 1995:18]. Bugün 210'a yakın Paleolitik Çağ buluntu yeri bilinmekte. Araştırma yetersizliğinden dolayı Pleistosen boyunca yoğun olarak yerleşilen Anadolu ve Trakya'da bilinen yerleşimler belirli birkaç bölgede toplanmakta bazı bölgeler ise hiç buluntu yeri yokmuş gibi gözükmekte [Arsebük 1999: 44].
Mağarada yaşam (Çizim: Tarihten Günümüze Anadolu'da Konut ve Yerleşme).

Paleolitik Çağ ile ilgili yerleşim bilgilerinin çoğu 1940-1960 yılları arasında yapılan alan çalışmalarından edinilse de, Türkiye Pleistosen arkeolojisinin bu ilk dönemindeki en temel sorun modern stratejinin yokluğuydu. Bu dönemde daha çok yüzey buluntularının miktarına önem verildi ve yerleşmenin doğal ortamı, taş malzemenin karakteristik özellikleri göz ardı edildi, çok zaman verilen bilgi ölçülmedi, fauna ve flora bilgilerine gereken önem verilmedi. Böylece buluntu türleri, buluntu yoğunluğu gibi unsurlar net bir şekilde bilinemedi. Ayrıca verilen bilgi yeterli derecede fotoğraf ve çizimle desteklenmedi. Bunlar ve bunlara benzer sorunlar sonucunda yüzeyden toplanan ve kazıda bulunan malzemeler yeterince anlaşılamadı [Arsebük 1998a:74]. Yayınlanan buluntuların çoğu -çok zaman yongalar dahi hesaba katılmadan- seçilerek yayınlandı. Böylelikle de yerleşmelerin tam olarak ne olduğu anlaşılamadı [Arsebük 1999:44].

B. Araştırmaların Sonuçları ve Pleistosen Arkeolojisinin Durumu
İklimsel durumun Paleolitik Çağ yerleşmelerinin genel dağılımını etkilediği bilinmektedir. Bugün ülkemizde genel olarak Akdeniz iklimi egemen olsa da, bölgesel durum ve rakıma bağlı olarak bazı değişikliklerin olduğu açıktır. Pleistosen'de de ülkemizde iklimsel durum şimdi olduğu gibi farklılıklar göstermiş olmalıdır. Mağaraların ülke jeomorfolojisine bağlı olarak yalnız bazı bölgelerde bulunması da Paleolitik Çağ yerleşmelerinin genel dağılımını etkilemektedir. Temel jeolojik etmenler (tektonik hareketler, deniz düzeyinin değişmesi, erozyon vs.) Pleistosen kayıtlarını olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Ancak kuşkusuz son 30-40 yılda yoğunlaşan motorlu tarım, define avcılığı, şehirleşme ve baraj yapımı arkeolojik kayıtlara temel jeolojik etmenlerden daha zararlı oldu [Arsebük 1998a:71]. Pek çok Pleistosen kaydının bunlar gibi etmenlerle yok olmasının yanına bir de yapılan araştırmaların bölgesel dağılımı eklenince, Paleolitik Çağ yerleşmelerinin durumunun Pleistosen'deki gerçek durumu ne kadar yansıttığı kuşkulu oluyor. Pleistosen arkeolojisinin gizilgücü şimdilik tam bilinmiyor. Bilinen mevcut bilgilerin Pleistosen arkeolojisinin gizilgücünü tam olarak yansıtmadığıdır. Yüzey araştırması yapılan yerlerde buluntu sayısı çoktur. Ancak yüzey araştırmasının amacı ve uygulanım düzeyi de buluntu sayısını etkilemektedir. Ancak son 15 yıldır Paleolitik Çağ hedefli yüzey araştırmaları bu olumsuz gerçeği değiştirmektedir [Arsebük 1995:19-20]. Türkiye arkeolojisinin güncel ve saygın katalogu Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri'nde (TAY) bulunan Paleolitik Çağ'ın pek çok bölümüne ait 200'den fazla yerleşim yerinin dağılımı da yapılan araştırmaların yerleşimlerin genel dağılımını ne kadar etkilediğini göstermektedir [Arsebük 1998a:72].
Şimdilik bilinen buluntu yerlerinin beşte dördü açık hava yerleşmeleri, kalan beşte bir ise mağaralar ve kaya sığınaklarıdır. Karain ve Yarımburgaz binlerce örnek verirken bazı yerleşmeler birkaç buluntuyla temsil edilmektedir [Arsebük 1998a:72]. Buluntularınsa dörtte üçü yüzeyden toplanmıştır [Arsebük 1995:20].

C. Paleolitik Çağ'ın Dönemlerine Göre Türkiye'nin Durumu
1. Alt Paleolitik Çağ
Alt Paleolitik Çağ Anadolu ve Trakya'da iyi durumdadır. Alt Paleolitik'in standart özelliği olan Acheul türü iki yüzeyliler Anadolu'da geniş bir dağılım gösterirler. Ancak bunların çoğunun in situ olarak mı yoksa ikincil bir durumda mı yüzeyden toplandıkları bilinmemektedir. Yarımburgaz'dan bilindiği kadarıyla Trakya'da Acheul türü iki yüzeyliler hatta iki yüzeyliler bile yoktur. Yakındoğu'daki en erken Acheul kanıtı ise Ubeidia'da fosil hominid kalıntılarıyla birlikte bulunmuştur. Ancak ülkemizde bugüne dek Alt Paleolitik'te yaşamış fosil insan olan Homo erectus'a ait bir kalıntı şimdilik bulunmamıştır. Clacton ve Levallois teknikleriyle yapılmış buluntular özellikle orta ve güneydoğu Anadolu'da bulunmaktadır [Arsebük 1998a:72].

2. Orta Paleolitik Çağ
Türkiye Orta Paleolitik Çağ alet işleyimi genel olarak Moustier (1960 öncesi yayınlarda Levallois-Moustier) işleyimi adı altında toplanır. Daha çok Akdeniz bölgesi ve güneydoğu Anadolu'dan ve çoğunlukla yüzeyden toplanan aletlerden en yaygınları -bazıları Levallois tekniği uygulanarak çıkarılmış yongalar- yongadan kazıyıcılar ve uçlardır. Sayısı çok olmasa da Moustier türünde iki yüzeyliler de bulunur [Arsebük 1995:22]. Orta Paleolitik Çağ buluntularının çoğu yüzeyden toplanmış da olsa Karain Mağarası ve Hatay'da bulunan birkaç mağarada bu döneme ait kültür katlarında kazılar yapılmıştır. Levallois tekniğinin Akdeniz bölgesinde güneydoğu Anadolu'dan daha yaygın olduğu tespit edilmiştir [Arsebük 1998a:73-74]. Orta Paleolitik Çağ'a ait bulgular orta Anadolu'da da yaygındır [Arsebük 1999:46].

3. Üst Paleolitik ve Epi-Paleolitik Çağlar
Üst Paleolitik Çağ yerleşimleri güneydoğu Anadolu, Marmara bölgesi ve Akdeniz sahillerinde yoğundur, orta ve kuzey Anadolu'da birkaç yerleşim saptanmıştır. Bu çağın buluntuları gerek teknoloji gerekse tipoloji açısından Aurignac olarak sınıflandırılmıştır. Avrupa'da görülen ve bu çağa ait bir özellik olan dilgiler ve dilgi çekirdekleri ülkemizde de bulunmaktadır. Aletlerden yaygın olanları yan ve dip kazıyıcılar, deliciler, uçlar ve kalemlerdir [Arsebük 1995:22]. Dünyanın başka yerlerinde bu dönemde görülen bıçaklar ülkemizde yoktur [Arsebük 1998a:74].
Üst Paleolitik Çağ'ın teknolojik olarak devamı olan ve Holosen'le birlikte başlayan Epi-Paleolitik Çağ yerleşimlerine Akdeniz ve Marmara bölgeleriyle batı Karadeniz sahillerinde rastlanılır [Arsebük 1999:46].

III. Türkiye Pleistosen Arkeolojisinin İki Önemli Buluntu Yeri
A. Karain Mağarası
Yarımburgaz Mağarası'ndan bir satır (Çizim: Arsebük 1998b)

Yarımburgaz'da bulunan 1600'den fazla örnek [Arsebük 1995:22] içinde Levallois tekniğiyle çıkarılan yongalara ve Acheul türü iki yüzeylilere rastlanmamıştır. Bu önemli bir sonuçtur. Çünkü Orta Pleistosen'de Doğu Avrupa'da küçük boy taş aletlerin egemen olmasının nedeninin hammadde azlığı olduğu sanılıyordu ancak Yarımburgaz'da hammadde azlığı olmamasına karşın küçük boy aletlerin bulunması ve büyük iki yüzeylilerin olmaması, bunun bir gelenek ya da bir tercih olduğunun anlaşılmasını sağlamıştır; Yarımburgaz, Orta Pleistosen'de yaşayan grupların yöresel malzemeden yararlanarak bazı özel aletleri oluşturamayacakları görüşünü çürütmüştür. Ülkemizin şimdilik bilinen ve araştırılan en eski yerleşim yeri olan Yarımburgaz'da çıkan tüm kültür toprağı elenmiştir [Arsebük 1998b:14-15]. Genel olarak küçük ve kaba görünümlü yongaların egemen olduğu Yarımburgaz'da [Arsebük 1999:45], hammadde olarak çakmak taşı, kuvars ve kuvarsit kullanılmıştır. Taş işleyiminin gelişmemiş olduğu ilk bakışta gözükse de bu aslında doğru değildir. Yarımburgaz'daki taş işleyimi gereksiz ayrıntılarla zaman ve emek harcamamış ve yalnızca gerekeni yapmıştır [Arsebük 1998a:73].

IV. Sonuç
Türkiye'de Pleistosen arkeolojisinin en az ilgilenilen ve buna bağlı olarak da en çok sorunu olan arkeoloji alanı olduğu açıktır. Yapılan araştırmaların yetersiz olduğu ortadadır ve bazı bölgelerde yoğunlaşılması, bazı bölgelerinse hiç araştırılmaması sonucunda ortaya çıkan veriler tamamıyla güvenilmezdir. Tabakalanması yeterince anlaşılmış birkaç buluntu yeri dışında yapılmış gözüken başka bir iş de henüz ortaya çıkmamıştır. Ama yine de belli bir miktar yol alınmıştır. Ancak hiçbir konuda alınan yol insanlık için hiçbir zaman yeterli olmayacaktır. Pleistosen arkeolojisinin, diğer arkeoloji alanlarına göre, önünde çözmesi gereken daha çok sorun ve gitmesi gereken daha çok yol vardır.
 
 
  Bugün 21 ziyaretçi (28 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol